6 Temmuz 2013 Cumartesi

annem :)

annem için bişeyler yazmak istedim bu gün ama sürekli daldım gittim. ara ara da burnumun direği sızladı. baba-m sekersiz sert bir kahveyse annem o kahvenin sütü ve şekeriydi. baba-m susuz rakı ise annem o rakının suyu ve  buzuydu. geçmiş zaman kullanıyorum çünkü artık baba-mdan 1oo ışık yılı uzaktayım kafa olarak. ondan nefret ettiim zamanlarda bir şiir yazmıştım. bir şiir. ağlama diye yazmıyorum buraya denizkızı çünkü hala ezberimde. kafam bozuk olduğu bi zaman yazarım :) ya da "yolla panpa" demen yeterli :)
annem: aramasını meşgule aldığımda trip atmayan tek kadın mesela. sen ne kadar büyüdüm desen de annenin kalabalık içinde arkadaşlarını umursamadan gelip saçlarını sevmesini, yakanı düzeltmesini, yanağına öpücük kondurmasını yadırgamak lazım. çünkü onun gözünde hep o kucaktaki bakıma muhtaç, her şeyiyle ona muhtaç o olmadan yaşayamayacağın, aslında o olmadan senin de olmayacağın, ağlarken çıkardığın anlamsız seslerinden her ihtiyacını, her sıkıntını şıp diye anlayıp seni rahatlattığı kısaca çift ş'li eşşek kadar olsan da onun koca bebeğisin. üni 4. sınıftayım. kapıdan çıkmak üzereyim. kapı çaldı annem açtı kapıda genç bir kız. komşi. neyse konuştular falan annem beni tanıştırdı sonra. "bak oğlum ablan da tıpta okuyo 1 sınıf" ben de "hmmm :\ memnun oldum abla" dedim ama alıştım artık der gibi bezgin bi sesle. kız anladı tabi kinaye yaptığımı. "yalnız oğlunuz benden büyük sanırım kih kih" sonra annem de "aaaa ne biliyim bana hep küçük gibi geliyo :)" derken yanında duran ayı gibi şeyin 22 yıl önceki bebeği olmadığını farketti :) yani olur öyle şeyler. hem bu sınırsız sevgi bize, bakım-yol-su-elektrik-elektronik -nakit-her türlü hemşirelik hizmeti-suç ortaklığı-suça organize yardım ve yataklık-psikolojik destek-terapi-temiz çamaşır-ütülü iç çamaşırlar-mutfak (yemek+bulaşık)-limuzin-kargo-taşıma (hem de 9 ay)- gibi bir çok hizmet olarak yan ürünler sunmuyor mu? biraz daha anlatayım mı? "eveeeeeeet" dediğini duyar gibi oldum :) ama uzun sürer diyeyim.

annem daha çok abimin ablamın sorunları ile ilgilenirken yani onları ciddiye alırken beni pek ciddiye almadığını sanırdım. aslında hissettirilen şey öyleydi. <<sen küçüksün :) küçüklerin falları olmaz>> benim okul başarılarım hem de üstün başarılarım onların bir iki kırık notu ile gündemde fazla kalmazdı. sorunlara eğilmek başarıyı kutlamaktan daha önemliydi. çocukluğumun çoğunda kendimi adam yerine koydurmak için yani onay almak, kabul görmek için çabaladım. takım seçilirken en son seçilmek ve "tamam bu da sizden olsun" skoru etkilemeyecek oyuncu ya da tamam bu da "fasulyeden" ya da "sütten" olsun denmek. evet abimin arkadaşları ile oynardım hep :) abimin normal kız arkadaşları beni severlerdi ama küçük olduğum için. öperlerdi yanağımı sıkarlardı ama benim içim giderdi  :( platonik büyük kızlar.. neyse annem diyorduk. ben ilkokulda sabahçıydım. abim ablam orta veya lisedeydi ve tam gün eğitim. öğlen yemeğine denk gelmezdik. ben gelirdim onlar yemeğini yemiş gitmiş olurlardı ve aynı tepside yani aynı servis açılırdı bana. daha doğrusu yemek damlamış tepsi, sofra örtüsü, ekmek kırıkları falan. bir gün anneme "ne bu ya? ben hep bunların artığını mı yiyecem? ne bu tepsinin hali? ben niye temiz tepside sofrada yiyemiyorum" heralde şöyle bir şey yaşandı.. diye patlamıştım anneme :) (5. sınıf) annem de << ne bileyim oğlum? önemsemiyorsun sandım>> deyip durumu düzeltti ve o günden sonra hep tertemiz sofra bezi tertemiz tepside öğle yemeğimi yedim. bieyere giderken anneme eşlik etmeyi çok severdim. heralde en çok ben gezmelere gitmişimdir annemle. küçük yaramaz köpeği gibiydim. çok fena enerjiktim. annem sahil yolundan kaldırımdan yürürdü. ben ise sahildeki kayalıkların üzerinden atlaya zıplaya ama anneme ayak uydurarak giderdim. söyle çoook uzun bir sahil yolu düşün. bi kere de <<düşeceksin gel yanımdan yürü>> demezdi. bi kere tam da resmini verdiğim bu yerde yani foça'da deniz kenarındaki beş kapılar kalesi nin önünde yüzüyorduk annemle. tabi ben biraz yüzdüm ve sonra resimde gördüğün kalenin duvarlarına tırmandım. (bunu sen de varken anlatmıştım sanırım)  ayağımda terlik, kıçımda bir mayo ile. annemin yönü sahile dönük. o zaman bu resimdeki kadar restorasyonlu değildi ve kalenin dibinde insan boyu dikenler vardı. evet tuttuğum kaya koptu ve ben epey yüksek bir yerden düştüm, dikenlerin arasından yuvarlandım ve elimde halendir bırakmadığım kaya ile asfaltın kenarında buldum kendimi. anneme baktım beni görmemiş yoksa o düşüşe hala oturamazdı. hemen baktım bi her yerime. her tarfımda yüzeysel çizik kesik kızarıklık. dizlerim dirseklerim kanıyor. hemen toparlandım. batan dikenleri ve toz tprağı elimle silip hiç bişey olmamış gibi annemin yakınından denize girim. tabii ki acıdı kesiklerim tuzlu suda.  :( sonra çıktım annemin yanına geldim uslu uslu, yaramazlığa tövbe etmiş artık annesinin yanından ayrılmayacak uslu bir çocuk gibi oturdum. sonra "biliyo musun kayalardan düştüm" dedim. ve şok eden cevap: <<gördüm>>  "neee? niye bişey demedin?" <<baktım sen kalkınca kafamı çevirdim. yoksa ağlardın>>   hmmm dedim içimden taş gibi kadın :) sonra beni havluyla silerken sarıldı falan :) başkasının annesi olsa bi kere kızar bağırır hatta canının yanmasını ve korkunu bastırmak için kulağını çeker, dır dır dır ve bissürü kısıtlayıcı ceza falan. kadın aşmış yaa :) allah herkese tercihlerini sorgulamayan, çocuğuna "olmak" için alan ve fırsat veren anne nasip etsin :) birazdan arayayım bari :) pek aramam sormam. o beni beş kere ararsa ben onu bir kere ararım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder