29 Eylül 2013 Pazar

kişinin cevaplaması gereken 50 soru. sonra ne oluyor bilmiyorum. belki farkındalık :)

1. kaç yaşında olduğunuzu bilmeseniz kaç yaşında olurdunuz?
30
2. başarısızlığa uğramak mı hiç denememek mi daha kötüdür?
denememek kötü
3. hayat o kadar kısaysa neden sevmediğimiz o kadar şeyi yapıyor ve yapmadığımız o kadar şeyi seviyoruz?
imtihan dünyası sanırım
4. her şey yapılıp söylendiğinde söyledikleriniz yaptıklarınızdan daha mı fazladır?
yaptıklarım fazladır
5. dünya için değiştirmek istediğiniz en önemli şey nedir?
her insanın sahip olduğu varlık (taşınır-taşınmaz-nakit) 100 bin dolar ile sınırlandırılmalı
6. mutluluk ulusal para birimi olsa nasıl bir çalışma sizi zengin ederdi?
haftada 3 gün tatil, günde 3 saat çalışma ve serbest kıyafet :)
7. inandığınız şeyi mi yapıyorsunuz yoksa yaptığınız şeye alışmaya mı çalışıyorsunuz?
 iki seçenekten de %50
8. ortalama insan ömrü 40 sene olsa hayatınızı farklı yaşar mıydınız?
evet. emekliliği beklemezdim.
9. hayatınızın gidiş yönünü ne derece etkilediniz?
allah büyük. nereye gönderirse gittim.
10. bir şeyleri doğru yapma konusunda mı yoksa doğru şeyleri yapma konusunda mı daha endişelisiniz?
doğru yapmayı tercih ederim
11. asansör düğmesine birden fazla defa mı basıyorsunuz? bunun asansörü daha hızlandırdığına mı inanıyorsunuz?
ilk temasımda yarım saniye içinde 3 kere basıyorum. ellerim mi titriyor ne :)
12. endişelerle dolu bir dehâ mı yoksa neşeli ve basit bir insan mı olmayı tercih ederdiniz?
neşeli bir dehayım desem?
13. neden siz sizsiniz?
büyük planın parçasıyım da ondan
14. arkadaş olarak isteyeceğiniz türden bir arkadaş mısınız?
evet
15. iyi bir arkadaşınızın uzaklara taşınması mı yoksa yakınlarınızda oturan iyi arkadaşınızla irtibatınızın kopması mı daha kötüdür?
irtibatın kopması kötüdür
16. en çok şükrettiğiniz şey nedir?
bunu bilmeseniz de olur
17. eski anılarınızı kaybetmeyi mi yoksa asla yeni anılara sahip olamamayı mı tercih ederdiniz?
eski anılar kalsın
18. gerçeğe kafa tutmadan onu bilmek mümkün müdür?
evet
19. en büyük korkularınızdan gerçekleşen oldu mu?
hayır
20. beş sene önce çok mutsuz olduğunuz zamanı anımsayabiliyor musunuz? şimdi bu üzüldüğünüz şeye hâlâ üzülüyor musunuz?
hayır
21. çocukluğunuzdan sizi en mutlu eden anınız nedir? onu bu kadar özel kılan nedir?
özgür hissettiğim her an özeldi
22. yakın geçmişinizde en son ne zaman tutku dolu ve canlı hissettiniz?
6 ay önce ve biraz da bu aralar antrenmanlarımdan sonra..
23. şimdi değilse ne zaman?
yarın olsun bari
24. henüz istediğinizi başaramadıysanız kaybedecek neyiniz var?
yok
25. biriyle hiçbir şey konuşmadan hayatınızın en güzel konuşmasını yaptığınızı hissettiğiniz oldu mu?
evet
26. sevgiyi destekleyen dinler neden bu kadar çok savaşa neden oluyor?
sevgiyi çıkarları için kullandıklarından ve asıl niyetlerini sevgi arkasına gizlediklerinden.
27. hiç şüphe duymadan iyi ve kötünün ne olduğunu bilmek mümkün müdür?
hayır
28. şimdi birkaç trilyon kazanmış olsanız işinizi bırakır mıydınız?
evet
29. daha az işiniz olmasını mı yoksa zevk alabileceğiniz daha fazla işiniz olmasını mı tercih ederdiniz?
az iş iyidir. zevk olsaydı adı iş olmazdı zaten amk.
30. bugünü daha önce yüz kere daha yaşamış gibi mi hissediyorsunuz?
evet
31. en son ne zaman derinden inandığınız bir fikrin hafif ışığında karanlığa daldınız?
dün gece
32. tanıdığınız herkesin yarın öleceğini bilseniz bugün kimi ziyaret ederdiniz?
anamı
33. son derece çekici ya da ünlü olmak için hayatınızın 10 senesini vermeyi ister miydiniz?
hayır
34. hayatta olmak ve gerçekten yaşamak arasındaki fark nedir?
hayatta olmak: şu an yaptığım.
gerçekten yaşamak: motosikletle virajlı ve harika manzaralı bir yolda, italyan alplerindeki bir şatodaki harika bir kadınla olan randevuma gitmekte olsaydım :)
35. ne zaman risk ve mükafatları hesap etmeyi bırakıp devam etmek ve doğru olduğunu bildiğin şeyleri yapmak gerekir?
umudun yoksa ve hayat mecburi istikameti gösteriyorsa.
36. hatalarımızdan bir şeyler öğreniyorsak hata yapmaktan neden bu kadar korkarız?
ben korkmam
37. kimsenin sizi yargılamayacağını bilseniz neyi farklı yapardınız?
kimse yargılamayacaksa dünya çapında ölmesi gereken tahminen 5 bin kişiyi öldürürdüm. bin fazla veya bin az olabilir sorun değil.
38. en son ne zaman kendi nefes alış sesinizi duydunuz?
sabah meditasyon sırasında, bir gün önce de antrenmanda..
39. neleri seversiniz? son zamanlardaki hareketleriniz bu sevgiyi açıkça gösterdi mi?
neleri sevdiğim bana kalsın. ikinci soru evet.
40. bundan beş sene sonra dün ne yaptığınızı anımsayacak mısınız? ya ondan önceki günü? ve ondan öncesini?
hayır
41. şu an bazı kararlar alınıyor. soru şu: bu kararları kendiniz için mi alıyorsunuz yoksa başkalarının sizin yerinize bu kararları almasına izin mi veriyorsunuz?
hem kendim hem de başkaları için karar alıyorum merak etmeyin
42. saygı ve hayranlık duyduğunuz üç kişiyle öğle yemeği yiyorsunuz. sizin arkadaşınız olduğunu bilmeden yakın bir arkadaşınızı eleştirmeye başlıyorlar. bu eleştiri hoş değil ve haksız yere yapılıyor. ne yaparsınız?
bi dakka bi dakka orda durun derim ve onları da sevdiğim için yanıldıklarını ispat etmeye çalışırım.
43. yeni doğan bir bebeğe tek bir tavsiye verecek olsanız bu ne olurdu?
cesur ol
44. sevdiğiniz birini kurtarabilmek için yasaları çiğner miydiniz?
a....a bile koyarım.
45. iyice baktığınızda yaratıcılık gördüğünüz bir yerde delilik gördüğünüz de oldu mu?
çoğu zaman
46. çoğu insandan farklı yaptığınızı bildiğiniz bir şey var mı?
hayatı algılama şeklim
47. sizi mutlu eden şeyler nasıl oluyor da diğer herkesi mutlu etmiyor?
bu onların problemi
48. gerçekten yapmak isteyip de yapmadığınız bir şey var mı? varsa sizi tutan ne?
var. biraz gelenek, biraz kanun, biraz toplum, biraz vicdan.
49. aslında bırakmanız gereken bir şeylere mi tutunuyorsunuz?
hayır
50. şu anda yaşadığınız ülke ya da şehirden başka bir yere gitmeniz gerekse nereye taşınırdınız ve neden?
tibete :)) yok yok hollandaya, belki kanada, alaska,  hmm ukrayna, nevşehir? fas? gezmeyi tercih ederim galiba.
bir bebek pencereden düşer, sarhoş bir adam at arabasından düşer; ancak ikisi de yaralanmadan kurtulur. hiç korkuları olmadığı için endişelenmezler veya kendilerini korumaya çalışmazlar. düşmeye karşı bir direniş göstermesler ve yaralanmazlar. bilge insanlar bundan bir ders çıkarırlar: en az direniş yolu, tehlikelerle dolu bir dünyada güven içinde hareket etmenin yolunu açar. bebeğin ve sarhoş adamın tersine çoğumuz, denetimi elden kaçırdığımızda geriliriz. kendimizi hazırlar, yolumuzu açmak için mücadele eder ve çabalarız. mücadele etmeden, karşı koymadan, direnmeden "alma" ruhunda temelde yatan bir gerilim yoktur. yaşama, kendine ve evrene ya da inandığın tanrına esaslı bir şekilde güvenmeyi gerektir ki bu, hepsinin "bir" ve aynı olduğunu kavramanın sonucudur.
hayatın anlamında da mücadele yoktur. ayak parmaklarımız üzerinde yükselmeden elimizin uzandığı meyveleri toplarız. böyle yaparak dünyada yaşayan tek varlık gibi davranmadan diğer canlıları da düşünürüz. daha önemlisi yoksunluk duygusuyla davranmayız ve doğanın, tanrının yarın da ihtiyaçlarımızı karşılayacağını biliriz. biriktirmeyiz, paylaşırız ve akmasını sağlarız. akış süreciyle uyumlu davranırız. hayatımızda, ekonomide, organ ve damarlarımızda tıkanıklık yapan şey hep biriktirmektendir.
süreç'e güvenmek: aynştayn meşhur sözü var. bir insanın kendisine sorması gereken en önemli soru; evren bana dost mudur? cevabına göre hayatın da öyle olacaktır. kendimizi anlayarak evreni çözebiliriz. micro evren yani beynimizde macro evrenin kodları vardır.
vietnamın bir bölgesinde yaşayan maymunların tek besin kaynağı yapraklarında ve küçük acı meyvelerinde belirli oranda zehir barındıran bir ağaçtır. maymunların da yaşamak için bu zehirli besini yemekten başka çaresi yoktur. araştırmacılar bu maymunları gözlerken maymunların yerleşim yerlerine yaklaşıp piknik yapılan yerlerde bulunan mangal kömürü kalıntılarını karıştırıp yanmayan kömürleri yediklerini keşfediyorlar. laboratuvarda incelediklerinde yaprak ve meyvedeki zehirin yanmayan mangal kömüründeki karbona tutunarak etkisiz hale geldiğini görüyorlar. bir benzeri lokman hekimlerin doğada olmayacak bitkileri akla gelmeyecek yöntem ve işlemlere tabii tutup ondan ilaç elde etmeleri hem de hiç kimyasal deney yapmadan..
kontrolü elden bıraktığımızda, süreç e güvendiğimizde, şeyleri zihnimizin sessizliğinde gerçekten dinlediğimizde şeylerin bizimle konuşmalarına, onlarla ne yapmamız gerektiğini bize anlatmalarına izin veririz. bu, modern- meşgul dünyada ilişkiyi kaybettiğimiz zekanın bir özelliğidir. yerliler belirli bitkilerin iyileştirici özelliklerini keşfederken bunu sistemli olarak her bitkinin kimyasal bileşimini araştırarak yapmadılar. botanikçilerin ve araştırmacı etnografların sık sık anlattığı gibi, bitkinin ruhu onlarla konuştuğu için yapabildiler :)
tavsiyelerim:
bunaldığınızda ara verin. hiç bir şey kaçırmazsınız.
dikkatinizi hayatın güzelliklerine ve mucizelerine verin.
eylem içinde olun, harekete dahil olun yani akın hayatla.
hayatın ihtiyaçlarınızı karşılaycağına inanın ve güvenin
havası temiz bir yerde gerçekten farkında olarak derin nefesler alın
gülümsemeyi tercih edin :)
birazdan hepsini yapmak için dışarı çıkacağım..
(yazının bir başlığı olaydı iyiydi) :(


25 Eylül 2013 Çarşamba

açık simsiyah

"neden siyah? tabii binlerce nedeni olabilir. dünya üzerinde siyah giymeye karar vermiş milyonlarca kişi olmalı. benim de onlardan bir farkım yoktu bu güne kadar. nedenlerin değil, siyah rengin bir şekilde buluşturduğu insanlardık biz. öncelikle karamsarlık ve umutsuzluğun simgesiydi siyah. evet, bu nedenle giydim. sonra geceye karışmamın ve şiddetin rengiydi. bu nedenle de giydim. sonra renkli insanların yanında entellektüel olanı gösterirdi siyah. pembe kazaklı birinin hayat felsefesi merak edilmez! ve bu nedenle de giydim. en son olarak da kan lekeleri üzerinde kuruyunca görünmez ve daha önemlisi zayıf gösterir ki ben bütün bu nedenlerden dolayı giydim" alıntıdan da anlaşılacağı gibi bu siyah gecede siyah ve saz arkadaşlarından bahsedeceğim. nedense ölüme pek yakıştıramıyorum bu rengi. matem, yas tutanlar tamam ama ölümün rengi beyaz olmalı. ağaran saçlar kadar beyaz, yıllardır güneş görmeyen tenler kadar beyaz, sevgili kerim tekinin söylediği gibi "kar beyazdır ölüm" kadar beyaz. ama siyah? olumsuzluklarla anılmıştır hep. kara pazartesi-kara para- kara borsa-kara kalpli-kara kış- ingilizcede geçen balck ice= gizli buzlanma- kirlenmeyle anılmıştır. mevleviler siyah cübbeyle ya da pelerin mi neyse yani dünyevi kirliliği temsilen siyah pelerinle semaya gelirler ve onu çıkarıp beyaz olan kıyafetlerle semaya çıkarlar. semaya çıkmak da ölüm değil mi aslında :) bakın onlar da ölümde beyaz giyiyorlar. yazarın yukarda dediği gibi entellektüelliğin de simgesi. aslında entellektüellerden nefret ederim. siyahın arkasına saklanırlar bilmediği konularda gizemli görünmek için ve genel çoğunluğun savunduğu bir sav, ilahi doğru da olsa sırf farklı olmak adına karşı görüşte saf tutarlar orospu çocukları. siyah onlar için bir siperdir ve sıradan inasnları aşağılamak için bazı kalıp soruları, insanı şoka sokan yaklaşımları vardır. tavsiyem, bu entellektüel insan bir yazar veya profosör de olsa gözlerine içine bakın. farklı olmak adına yanlışı savunduklarında cesurca savunun haklılığınızı. bir tanesi ile (yazar) diyaloğum olmuştu. bu arada siyahtan nerelere geldik ama devam edeceğim tabii. neyse bu yazar sırf etrafındaki insanların, herşeyin iyisini onlar bilirmiş şakşaçılığıyla kendini kaybetmiş, her dediği yargısız doğruymuş gibi davranmaya başlamıştı. ben de sorgulayan insanları temsil edecek kadar "neden"ci ve "ispat"cıyımdır. bir iki soru sordum ve ispat istedim ortalığı boş bulup atış serbest moda geçmesin diye. rahatsız oldu ve hamle yaptı tabii. "senin bir dünya görüşün bir hayat felsefen var mı?" (tabii bunu sen kimsin ki tavrında soruyor) -vaaaa-ar- "söyle de biz de duyalım" bi an durdum yarım saniye kadar ve ilk aklıma geleni söyledim -bir cümle ile şöyle söyleyebilirm; sıkma canını okşa patlıcanını. dünya görüşüm bu- tabii o üç saniye dondu kaldı ve arkasından kocaman bir kahkaha ile sarıldı bana "işte bu azizim. böyle düşündüğünü çekinmeden söyleyen adamlar lazım bize" bilmiyordu ki o salak tavrı devam etseydi dayak yemenin hemen arefesindeydi. "kaba kuvvet mi" deyip yüzünüzü buruşturmayın. dayağı hakeden birisi çok güzel hissediyor başına geleceği ve ortamda birisinin bunu yapacağını bilmesi iyi oluyor. not: bir yazardan adıma imzalı tek kitabımı o gün aldım :)
ünlü ressamların tablolarını düşünün. kasvetli bir gökyüzü, kasvetli karakterler, yüzleri acı dolu ya da yılların yorgunluğunu yüz ifadesinden yansıtan çizgiler. ünlü bestecileri düşünün. kasvetli opera müzikleri. dünya klasikleri arasında yerini almış best seller lar düşünün. bütün bu eserlerin ortak yanı melankolik olmsıdır. salak bir ifadeyle sırıtan bir adam portresi dünyanın en güzel eseri olmaz. monalisa gibi olmalı belli belirsiz bir gülümseme, dingin bakışlar.. resmin, ressamlığın ilk adımları kenarından dere geçen, gök yüzünde sapsarı bir güneşin olduğu, çiçekli bahçe içinde, verendalı, kırmızı çatılı, pencereleri giriş kapısına göre orantısız yüksek bir ev ise; son aşaması ressamlığın, 4te üçü karanlık olan bir tuvaldeki ciddi yüz ifadeli melankolik insanlar. müzik de öyledir. yazlık şarkılar unutulur gider ama ... o şarkılar işte. en iyileridir. siyah içine çeker. ışığı da içine çeker. eski sevgilime yazmıştım bir ara. "bizi saklayan gecenin rengi, ertesi günkü buluşmamızla aramızdaki tek engel olan gecenin rengi" diye. tutkunun rengi kırmızı mıdır siyah mı? bence tutkuya göre değişir :) bu cevap avrupalı bilim heyetinin osmanlıya gelip "üçgenin iç açılarının toplamı kaç derecedir" sorusuna osmanlı matematikçilerinin verdiği cevaba benziyor :) "üçgenine göre değişir" hep merak ederim bu cevap "yaa bi siktirin gidin sizle mi uğraşacaz" küçümseyiciliği ile mi söylenmiştir.. onu bırakın da bir insanın iç acılarının toplamı ne kadardır ki.
özeldir siyah. zilyon tane kedi rengi arasında kara kediler en özel yere sahiptir. acaba bu yaklaşım insanların herşeyi acı ile bağdaştırıp öğrenmesi ile mi ilgilidir? alın size bilimsel bir tespit: "Bir insanın düşüncelerini bileceksek onu en iyi bağımlılıklarından tanırız. 24 saat boyunca devam eden süreklilik içinde. Bedenlerinde beliren heyecanlarından tanırız. İşte bu sayede düşüncelerini biliriz. Asla ve asla seni çok seviyorum diyen insana yeniden hayat vermeyiz. Hep kendimizden nefret ettiğimiz durumlara geri döneriz. Her zaman." ben pek siyah sevmem. zorunlu oalark tercihlerim vardır ama tasvip ettiğim en koyu renk laciverttir. sağlıcakla kalın :)

18 Eylül 2013 Çarşamba

"sabah kalkarım ve bilinçli olarak günümü istediğim şekilde kurarım. bazen aklım yapılması gerekenleri değerlendirdiğinden bunları sıraya sokup günümü sükunetle istediğim gibi kurmak zaman alır. işte bakın günümü kurarken hiç yoktan bisürü açıklanamayan küçük şey çıkar. bilirim ki bu yaratım sürecimin, ya da yaratımımın sonucudur. bunu yaptıkça beynimde bunun mümkün olduğunu kabul eden bir sinir ağı inşa ederim. bu da bana ertesi günü kurma gücü ve teşviki verir.
odaklanma yeteneğimiz, dikkatimiz o kadar da keskin değil. çünkü normal bir insan dakikada 6 ile on saniye dikkatini kaybediyor. ve dış dünyada dikkatimizi dağıtabilecek ya da oturup odaklanmamızı engelleyebilecek çok şey var. odaklanma yeteneği bile olmayan, zaman ayıramayan birinin hayatına istediği şeyler nasıl gelir? o büyük güç ona nasıl yardım eder? belki zayıf gözlemcileriz. belki bu bizim bir yeteneğimizdi ve biz geliştiremedik. belki de dış dünyaya, uyarı ve tepkiye öyle bağımlıyız ki beyin yaratmak yerine tepki vermekle yetiniyor. ayağa kalkar ve yeni bir hayatı tasarlar, buna en büyük önemi verirseniz bir bahçıvan gibi bu tohumu beslemeye büyütmeye vakit ayırırsanız mutlaka meyvesini alırsınız."
bu gün not aldığın cümlenin başı ve sonu olan halini yazdım.uzun zamandır çalışıyorum bunlar üzerinde. babil büyücüsü kitabında da bununla ilgili kısımlar okuyacaksın. modern insanın hayatına müdahale ve yaratım sürecine odaklanması gerçekten zor. elektrik olduğu sürece yani tv, bilgisayar, akıllı telefonlar dikkatimizi dağıtacak sürekli. eskiden elektrik kesilince kitap okumaya başlardım ve "iyi ki kesilmiş yoksa şu anın sessizliğini, dinginliğini hissedemeyecektim" derdim. sonra elektrik gelirdi ve ben vefasız bir dost gibi kitabı atıp bilgisyara koşardım.. tesbih çekmek bir odaklanma biçimi. karanlıkta ve sessizlikte tabii ki. yoksa mahallede bacakları ayırıp dirsekleri dizlere koyup elini bilekten çeyrek dairelerle aşağıdan yukarı savurarak tesbih çekmek değil olay.
atom altı dünya ile ilgili her teorinin bilimsel bir deneyi var. doğruyu hissedebilirsin ama bilimsel bir deney ile inancın çokdaha pekişir. bence en önemli iki deney var. ikisinin linkini koyayım buraya. hatta anlatımı çok kolay ve çizgisel olanları koyayım çünkü bu konuda yapılan gerçek deneyleri de buldum. tamamen aynı. yani biri çizgi film ve basit, diğer orjinal olanı kuru bir anlatım siyah beyaz film çekimi. özellikle araştırdım acaba çizgi film olan kurmaca mı diye değilmiş. bir de bu konuda yani yapılan deneyler ve bulgular konusunda hazırcı dincilerin videoları var sinir olursun. iki cümlede bir inşallah, maaşallah diyorlar süpergerizekalar.


çift yarık deneyi

dolanıklık

13 Eylül 2013 Cuma

ben bu gün nasılım

"ezmek" kelimesini okuyunca düşündüm uzun uzun ne yaptım da öyle hissetti diye. onu ezecek bişey yapmadım ki diye en sonunda "offff " diye çıktı ağzımdan. enerjim bitti, keyfim kaçtı ama yanlış anlamışım seni. arabayla ezmek miş :)) bir kere de ikinci anlamında okudum ve herşey gayet iyimiş, yolundaymış. tamam söz sorularını bir ara cevaplarım olur mu? "kalbinizi yumurta gibi kıracak bir taş" dediğim kısım "taş gibi" benzetmesini yanlış anlama diye. karakteri sağlam, güvenilir insanlar için de kullandığım bir kelimedir bu.

10 Eylül 2013 Salı

bilmem kaç ayaklı katil

discovery de bir program fragmanı vardı. "bir katilin kaç ayağı vardır?" cevaplar 2, 4, 8, 0, 40, 400 :)

4 ayaklı















8 ayaklı

2 ayaklı













sıfır ayak
















40 ayak















400 ayaklı

6 Eylül 2013 Cuma

1oo. yayında burada olduğunuz için çok teşekkürler

SYMA
 Afrikanın balta girmemiş ormanların birinde bir kabile yaşarmış.o kabilenin reisinin gözde torunu syma,hafif çekik gözlü,uzun boylu güçlü bir kızmış.doğduğu gün çok şiddetli yağmur yağdığından kabile reisi onun kaderinin farklı olacağının hissetmiş.bu kabilenin her ferdi çeşitli güçlere sahipmiş.tabi bu güçleri keşfetmeleri zaman alır,keşfettikleri zaman hiç kötüye kullanmazlarmış.kabile reisinin gücü,her hastalığı nefesiyle iyileştirebilmekmiş.zaten ondan daha güçlü güce sahip aile ferdi yokmuş.syma dedesiyle bütün keşiflere çıkar ve onun özelliğinin kendinde olduğunu sanırmış.yalnız yanıldığı nokta bu kabilenin her ferdinin farklı özelliklerde olmasıymış.kabile reisi keşifler zamanında ona yardım ettiği için bir fil hediye etmiş.syma filin adını tyo koymuş.artık en iyi arkadaşı oymuş.çünkü diğer kızlardan farklıymış.kızlar kendini kabiledeki çeşitli işlere verirken syma ormanı keşfe çıkar hiç görülmemiş güzellikte şelaleler,bitkiler,ağaçlar bulur filiyle birlikte buralardan çeşitli bitkiler toplarmış.asıl amacı kendi gücünü keşfetmek.fakat o dedesi gibi şifa veren bir güce sahip değilmiş.kabilenin diğer kızları yemek yapar,kazanları temizler,bir de takı yaparlarmış.bu kabilenin diğer bir özelliği kadınların takıya olan düşkünlüğü.boyunlarının uzun olması için halka geçirirler ve bu hakları kendileri yaparmış.üzerindeki her şeklin ayrı bir anlamı olurmuş.syma nın da takıları var fakat onun taktıkları ormanda bulduğu çeşitli bitkilerdenmiş.bir gün dedesiyle ormanda gezerken gözünün önüne bir resim gelmiş.dedesine bir yılan saldırırken görmüş.ve kısa bir süre sonra aynı resim gerçek olmuş.fili tyo ve syma dedesini kurtarmış.o an syma bu gücün ne olduğunu anlamamış.fakat zaman geçtikçe sevdiği insanlara zararlı bir şey olmadan kısa bir süre önce bunu gördüğünü fark etmiş.anlamış ki onun gücü geleceği önceden görmekmiş.bu aslında onun için zevkli bir o kadarda zor bir güçmüş.çünkü herkesin yardımına koşmak ve onların karşılaştığı güçlüklerin önüne geçmek onu zaman geçtikçe yıpratmaya başlayacakmış.sadece kötü olayları değil,güzel olanları da görüyormuş.anne karnında olan çocukların cinsiyetlerini ,aşık olan gençlerin kalp çarpıntısını,mutlu aileleri..fakat her kötülüğün önüne geçtikçe insanlar artık kötülüklerle başa çıkma yollarını unutmuşlar.çünkü syma önceden görüp bunu engelliyormuş.kabile reisi bu gücün diğer kabilelerin duymaması için çok sıkı tembihlemiş.eğer başka biri duyarsa bu güç elinden kaybolur.syma gücünü kullanarak kimsenin zarar görmesine izin vermemiş fakat asıl zarar veren kendisiymiş.çünkü insanlar ne kavga ediyor ne kavga sonu barışmanın zevkini yaşıyor,ne sinirleniyor ne de kızıyorlarmış her şey toz pembe olması onları rahatsız etmeye başlamış.birgün tyo ile her zaman gittikleri şelaleye gitmişler.şelale o kadar yavaş akıyormuş ki sanki şarkı söylüyor.yeşil ağaçların arasında masmavi bir su akıyor derenin rengi yeşile çalıyormuş.tyo ve syma şelalenin altına girmeyi ve orda oynamayı çok severlermiş.birden karşılarına biri çıkmış syma onunla göz göze gelince kalbi çıkacak gibi olmuş.hiç bişey konuşamamış.bu genç diğer kabileden geliyormuş.kendini tanıtmış ve konuşmaya başlamışlar.syma yarı utangaç tavırlarla konuşmasını sürdürmüş.eve dönerken kendi kendine neden bunu daha önce göremediğini sorgulamış.kalbinin hızlı çarpması çocuktan etkilenlendiğinin göstergesiydi.bunu dedesine anlattığında dedesi bir daha onunla konuşmamasını emretmiş.çünkü diğer kabilelerle sadece erkek erkeğe konuşulurmuş.gel zaman git zaman tekrar görüşmüşler.konuşmaması gerekirken kalbine söz geçirememiş.ve aşk symayı yakalamış.çocukla her görüşmesin de kendini daha mutlu hissediyormuş.fakat gücünü de kaybediyormuş farkında olmadan.o güç symaya diğerlerinden farklı olduğu için verilmiş.çünkü onda savaşçı ruhu varmış.bu ruh kendini aşka vermemeliymiş ama çoktan aşkın yanına gitmiş ruh.kabiledeki insanların başına her türlü kötülük gelmeye başlamış çünkü syma artık engel olamıyormuş bunu kabile reisi fark ettiğinde symanın gençle görüştüğünü anlamış.ve symaya bir tercih yapmasını söylemiş ya kabilesi ya da aşk.aslında kabile hep mutlu olmaktan sıkılmış gibi görünse de tercihe bırakılan kızın yanında olmamışlar.aksine ona büyük bir sorumluluk vermişler.’’bizi sen alıştırdın devam ettirmelisin’’diğer taraftan o güne kadar hiç yaşamadığı duygu ne olacaktı.kalbi,ellerinin terlemesi,yüz kızarması,onu öptüğünde ki heyecanı …onları bir daha yaşayamayacaktı.bir karar vermesi gerekiyordu.onu büyüten hep yanında olan kabilesi mi aşkı mı?çok zordu ikilemde kalmak.ama o aşkı tercih etti.ve kabilesini bir daha görmemek üzere aşkının yanına gitti.