bir bebek pencereden düşer, sarhoş bir adam at arabasından düşer; ancak ikisi de yaralanmadan kurtulur. hiç korkuları olmadığı için endişelenmezler veya kendilerini korumaya çalışmazlar. düşmeye karşı bir direniş göstermesler ve yaralanmazlar. bilge insanlar bundan bir ders çıkarırlar: en az direniş yolu, tehlikelerle dolu bir dünyada güven içinde hareket etmenin yolunu açar. bebeğin ve sarhoş adamın tersine çoğumuz, denetimi elden kaçırdığımızda geriliriz. kendimizi hazırlar, yolumuzu açmak için mücadele eder ve çabalarız. mücadele etmeden, karşı koymadan, direnmeden "alma" ruhunda temelde yatan bir gerilim yoktur. yaşama, kendine ve evrene ya da inandığın tanrına esaslı bir şekilde güvenmeyi gerektir ki bu, hepsinin "bir" ve aynı olduğunu kavramanın sonucudur.
hayatın anlamında da mücadele yoktur. ayak parmaklarımız üzerinde yükselmeden elimizin uzandığı meyveleri toplarız. böyle yaparak dünyada yaşayan tek varlık gibi davranmadan diğer canlıları da düşünürüz. daha önemlisi yoksunluk duygusuyla davranmayız ve doğanın, tanrının yarın da ihtiyaçlarımızı karşılayacağını biliriz. biriktirmeyiz, paylaşırız ve akmasını sağlarız. akış süreciyle uyumlu davranırız. hayatımızda, ekonomide, organ ve damarlarımızda tıkanıklık yapan şey hep biriktirmektendir.
süreç'e güvenmek: aynştayn meşhur sözü var. bir insanın kendisine sorması gereken en önemli soru; evren bana dost mudur? cevabına göre hayatın da öyle olacaktır. kendimizi anlayarak evreni çözebiliriz. micro evren yani beynimizde macro evrenin kodları vardır.
vietnamın bir bölgesinde yaşayan maymunların tek besin kaynağı yapraklarında ve küçük acı meyvelerinde belirli oranda zehir barındıran bir ağaçtır. maymunların da yaşamak için bu zehirli besini yemekten başka çaresi yoktur. araştırmacılar bu maymunları gözlerken maymunların yerleşim yerlerine yaklaşıp piknik yapılan yerlerde bulunan mangal kömürü kalıntılarını karıştırıp yanmayan kömürleri yediklerini keşfediyorlar. laboratuvarda incelediklerinde yaprak ve meyvedeki zehirin yanmayan mangal kömüründeki karbona tutunarak etkisiz hale geldiğini görüyorlar. bir benzeri lokman hekimlerin doğada olmayacak bitkileri akla gelmeyecek yöntem ve işlemlere tabii tutup ondan ilaç elde etmeleri hem de hiç kimyasal deney yapmadan..
kontrolü elden bıraktığımızda, süreç e güvendiğimizde, şeyleri zihnimizin sessizliğinde gerçekten dinlediğimizde şeylerin bizimle konuşmalarına, onlarla ne yapmamız gerektiğini bize anlatmalarına izin veririz. bu, modern- meşgul dünyada ilişkiyi kaybettiğimiz zekanın bir özelliğidir. yerliler belirli bitkilerin iyileştirici özelliklerini keşfederken bunu sistemli olarak her bitkinin kimyasal bileşimini araştırarak yapmadılar. botanikçilerin ve araştırmacı etnografların sık sık anlattığı gibi, bitkinin ruhu onlarla konuştuğu için yapabildiler :)
tavsiyelerim:
bunaldığınızda ara verin. hiç bir şey kaçırmazsınız.
dikkatinizi hayatın güzelliklerine ve mucizelerine verin.
eylem içinde olun, harekete dahil olun yani akın hayatla.
hayatın ihtiyaçlarınızı karşılaycağına inanın ve güvenin
havası temiz bir yerde gerçekten farkında olarak derin nefesler alın
gülümsemeyi tercih edin :)
birazdan hepsini yapmak için dışarı çıkacağım..
(yazının bir başlığı olaydı iyiydi) :(
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder