10 Ağustos 2013 Cumartesi
ordan burdan
karalayalım bakalım bişeyler. aklmda konu yok. dışardan anlamlı görünen anlamaya çalıştıkça içinden çıkılamamasından mütevellit bunun farkına varınca da istemeden müsebbibi olunmuş yirmikaçıncı yüzyıl yazı sanatının güzide bir örneğidir bu. hani bazen orta hakeme duygusal hisler besleyip sırf onunla göz göze gelebilmek, kendini farkettirmek için yerli yersiz ofsayt bayrağı kaldıran yan hakem gibi "ben de burdayım" dersiniz bazen hayata :) şu anda dışarıdan akordeon çalan bir çift geçiyor. tabii ki şarkıları hüzünlü "hatırla sevgilim" tarzı. eski türk filmlerindeki gibi. kadının elinde bozuk paralar için plastik bir bardak. adam da ağır akordeonu taşıyor ve çalıyor. daha önceki evimizde yıllarca "abi kalem al" diye bağıran görme engelli bir adamı duyardım. arada bir geçerdi. duyardım bakmazdım. sokağın olmazsa olmaz dekoru gibiydi. bir gün, bulunduğum şehirden farklı posta kodundan olan telefonda konuştuğum kız, görme engelli bu adamın sesini duydu ve "o ses ney" dedi? dedim böle böle. "bana o adamdan kalem al noooooooooooolur" tamam dedik amk yatağa uzanmışım kalktım apar topar şortu fılatıp kotu geçirdim bacağıma son bi aynaya baktım üstümde uyurken güreştiğim yamulmuş tişört ehh idare eder, saçlar da eh işte kapıya koştum terliği taktım ayağıma, en üst kattan nasıl koşuyom aşağı doğru. ananı deyip acı fren koydum orta katlara geldiğimde. para yok yanımda. kör adamdan veresiye kalem alınır mı? ben olsam bu ahlaksız teklif karşısında sattığım kalemle karşımdakinin gözlerine saldırırım. bu anlık empati ile bir de merdiven yukarı koştum. ayakkabılığın üstünden bozuk para aldım, yetmeyebilirdi.. içeri koştum saatimi çıkardığım komidinin üstünden cebimden çıkardığım kuru kayısı gibi kıvrılmış kağıt paralardan da aldım. yine koş aşağı. apartmandan çıktım, dört yola gelip dikildim uzaklara bakıyorum. adam yok! kulaklarımda "nooooooooooolur" sesi. hemen arkamda apartmanın altında kırtasiye var. bi an oraya dalıp "vay benim talihsiz başımın" makus talihini düzeltmek için kalemlerden kalem beğenebilirdim ama adamın ne tip kalem sattığını da merak ediyorum ve telefondaki kişiye bu adiliği yapamazdım :) bir yön belirlemeli ve koşmalıydım. dört yolun ortasında öylece duruyordum hayla. sol tarafım baya bi yokuştu. arkamda kalan sokak dolmuşların ve otobüslerin geçtiği ana caddeye çıkıyordu. sağ ve ileri kalmıştı ve ileri dedim kendime. koşmaya başladım. hani filmlerde polis takım elbise ile suçlunun peşinden koşar ya sonsuza dek koşacakmış gibi. ben hayatımın her evresinde sonsuza dek koşacakmış koşan biriyim ve run forest run. uzuuuun sokak bitti. sol taraf yine yokuş sağa da gitmeyi nedense istemedim. biraz da sinirimden yokuşa saptım. "kör bir adam bastonu ile çıt çıt vurarak hangi ara bu kadar yol katetmiş olabilirdi ki?" ama yine de doğru yönde koştuğumu ümid ediyordum. aklımda kaplumbağa ile tavşanın hikayesi. iyi ki küçükken öğrettikleri ikinci hikaye buydu ve herhangi bir finish noktasında adamı bulmayı ümidederek koşuyordum. yokuş hoşdere caddesine bağlandı. bu arada öğrettikleri birinci hikaye nehrin üzerin devrilen ağaç gövdesinden oluşan doğal köprüde birbirne yol vermeyen iki inatçı keçi. lütfen kayda geçin bunları soracam sonra. hoşdereye vardım bir yandan kör adama bir yandan "nooooooolur"cuya saydırıyordum ki birden araba sesleri arasından "abi kalem al" sesini duydum. gözlerim yaşaracaktı şerefsizim. kısa bir koşu daha yaptım ve nefes nefese "dur kalem lazım" diyebildim. naylon poşetten kalem çıkardı. hpsi tek tipti. ucu içine girip çıkmayan füme rengi kısmen seffaf plastikten siyah yazan tükenmez kalem. bir tane kendime bir tane kıza aldım hoşdereden aşağı yürürken terliklerle arkama bakmaya cesaret edemedim adam kaybolmuştur diye. bizim akordeon çalan çift de ben bunları yazana kadar tunalıya varmışlardır heralde. ben de bu bahane ile o tarafa doğru yürüyeyim azcık :)
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder