24 Kasım 2013 Pazar

iyi ki varsınız öğretmenler

kendi tarzımda öğretmenlerimi anmak istedim. biraz gerçekliğimi anlayış biçimimden biraz da hikayelerden.
kaskana der ki; "başkalarını yok sayanlar kendilerini de yok sayarlar. herkes aynı noktanın içinde bir noktadır ki aslında herkes aynı birin bir parçasıdır." denge işaretinde olduğu gibi herkesin içinde, dünyasında eşit miktarda iyilik ve kötülük bulunmakta. bu öyle bir dünya ki "iyilik-kötülük", "doğru-yanlış" olmadığı bir dünya. "evet ile hayır" ın aynı anlama geldiği bir dünya. gerçekliğimizi yaşarken bir çok rol ve görev yüklediğimiz karakterlerle karşılaşırız. bunların içinde sadece geri planı doldurmak yani öyle gerektiği için kalabalık yapanlar da vardır, manasız sesler çıkaranlar da. delilerimiz de vardır. söylediklerinden ve yaptıklarından sorumlu olmayanlar. kimine göre tanrı, bazen onların ağzından konuşur, onların davranışı ile bizi imtahan eder. yaşamak bir sanatsa iyisiyle kötüsüyle, delisiyle dahisiyle kabul edip gerçekliğimizin bizim için hazırladığı armağanları şükranla kabul edip, farklı renk ve manzaraların farkında olarak yaşamalıyız. bu sebeple inkar ettiğimiz, yok saydığımız başkaları bizim hayat tuvalimizdeki resmi oluşturan bir kırmızı, bir siyah, bir mor, bir fırça, bir inceltici belki de tuvalin bir kısmı. resim bitip de geriye yaslanıp baktımızda planladığımızdan daha güzel bir resimle ya da kafamızdakileri yansıtamadığımız bir çerçeve ile karşılaşacağız. üstümüzde kefen, koltuğumuzun altında bir tablo ile müracaat yerine gidip görüşme için sıra bekleyecez. kanatları olan görevli bakacak ve:
+bu tuvalin hali ne lan? bir tane mavi nokta koymuşsun. olmuş mu?
- olmamış mı :\
+ olmamış tabii. hani diğer renkler? hani desenler?
-ne biliim böyle tertemiz olsun, orjinal kalsın istedim mümkün olduğunca ve elimi eteğimi dünya zevklerinden çektim.
+ iyi bo..yav git bunu doldur azcık günah neyim işle mesela şuraya mutlu bir çalı, şuraya da bir ağaç yanına da bir arkadaş yapabilirsin. belki orada mutlu bir dere, şu dağın üstünde de hüzünlü bir kar olabilir. yürü git laaaaan!

yani başkalarını yok saydığın ölçüde kendini de inkar edersin.  bunun şimdi öğretmenler günü ile ne alakası var demeyin. geçmişte bir çok öğretmeniniz oldu. iyisiyle kötüsüyle. zaten iyi bir insanım ben diyorsan hayatta karşılaştığın iyi insanlar da iyi öğretmenlerin de fazladır. ama size bişeyler öğreten öğretmeninizden kötü bahsederseniz, kötü hallerini anarsanız ondan öğrendiğiniz bilgiler sizi terk eder. bu da yapının temellerinden bişeyleri söküp altını boşaltmaya benzer ve çökmeler olabilir. hem de en olmadık zamanda. mesela üniverste sınavında zorlu bir integral problemi çözerken kötü bahsettiğiniz 4.sınıf öğretmeninizin öğrettiği çarpım tablosu sizi çarpabilir. bi anda 6x7 beyninizin matrixinde 41 olarak yanıp sönmeye başlar ve içini özenle siyaha boyadığınız © şıkkı sizi yanıltma görevini yerine getirmiş olur. kim bilir belki "kim 5oo bin istemez ki" yarışmasına girersiniz ve yaramazlıkla meşgul olduğunuz anda öğretmeninizin anlattığı nasrettin hoca fıkrasındaki ayrıntıyı kaçırdığınız için herkesin çoook iyi bildiği soruda ter dökerken, herkes size götüyle güler :) peki kötü öğretmenlerin cezası ne olacak? onların cezası unutulmak ve asla hatırlanmamaktır.
hikaye mi demiştik bir de? ok.
eski zamanda bir usta ve bir çırağın hikayesi bu. usta ve çırak deyince aklıma bir karikatür geldi onu da ekleyeyim sonuna :) neyse usta, çırağın sürekli şikayet etmesinden, bir türlü memnun olamamasından rahatsız. gönülsüz olunca tabii işler de ters gidiyor. usta onu defetmek yerine kazanmak için bir oyun hazırlıyor bilgece.
+gel lan buraya it oğlu it. sana "seks ve seyahat" içeren bir teklifim var diyor.
-oooo yeeee!! nedir nedir nedir? diyor çırak sabırsızca.
+"siktir-git"
demiyor tabii ki benim hatlar karıştı da birden :\
oğlum al şu bir avuç tuzu bir bardak suya karıştır diyor. çırak da :\ aha bu yüz ifadesiyle karıştırıyor eritiyor. sonra da usta iç bakalım diyor. içiyor ve "anaaaaaaaam çoq tuzlu ya bu" diyor ağzından salyalarını akıta akıta.
sonra usta "al bu bir avuç tuzu şu gördüğün göle serp karıştır şimdi" diyor. çırak yapıyor. göle serpiyor ve tuz kayboluyor tabi koca gölde. sonra usta doldur ve iç bakalım bir bardak diyor. çırak gölden bir bardak su dolduruyor ve içiyor. usta nasıl tadı diye sorduğunda ohhhh çok ferah iyi geldi diyor.
bunun üzerine usta otur bakalım şöyle diyor ve;
"yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. ıstırabın miktarı hep aynıdır. ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. ıstırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış" diyor :)  sağlıcakla kalın.

aaaa pardon karikatür vardı hemen ekleyeyim.. nyese bulamadım sonra yüklerim..

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder