aklımda bir hayat var. kendimizi eve hapsetmediğimiz bir hayat. eşyanın az olduğu hayatın daha çok olduğu, dolu dolu eşya değil, dolu dolu yaşamın olduğu bir hayat. evlerdeki her boşluğu niye bir sehpa ile, halı ile, tablo ile, masa ile doldururuz¿ bodrumumuz olsa onu da eski eşyalar ile doldururuz. çatı katı olsa onu da boş bırakmayız eminim :/
boşluğu niye abur cuburla dolduruyoruz? bir arkadaşımın evine ilk defa gideceğim zaman heyecan duyarım. belki benim yapamadığımı gerçekleştirmiştir diye. zaten bir insanı tanımanın en iyi yollarından biridir evini incelemek. eğilimleri nedir? kendi için mi yaşıyor başkaları için mi? başkaları ne der diye mi yaşıyor? aklı karışık mı? bilinçaltı karışık mı? kullandığı renkler? astığı posterler? çamaşır çekmecesine bakmadık daha :) zaten bakmayalım demi.
aklımdaki sıra dışı bir evi paylaşmak istiyorum. kalabalık bir caddede yürürken bir bar kapısına geliyorsunuz ve sağa dönüp giriveriyorsunuz evime. ayakkabı çıkarmaya gerek yok. geniş salonda bir çok masa ve sandalye var. duvarda geniş ekran bir tv. salonun sonunda bar tezgahı ve tabii içkiler. barın arkasındaki odaların biri sanayi tipi bir mutfak, diğeri ofis görünümlü yatak odası. okumak istediğin zaman servis açılmış masalardan istediğin birine oturabilirisin. duvardaki tv yi de yine o çok rahat olmayan sandalyeye oturup izleyebilirsin. rahat olmasın çünkü üçlü koltuk kadar insanı rahatlık bataklığına saplanmasını sağlayan bir şey yok. nice değerler o koltukta uzanırken yok oluyor :) ışıklandırması kafe-bar ortamı gibi loşça. sevdiğin arkadaşlarını bar kısmındaki uzun bar taburelerinde ağırlarsın. tabi sen de barmen mevkinde. hadi tamam duvarda dart olsun. benim için de salonun bi köşesinde boks torbası. bar deyince aklınıza nasıl bir dizayn geliyo bilmiyorum ama benim aklımda ingiliz pub tarzı bişey geliyo. fight club ı izlediyseniz bilirsiniz. oradaki üç katlı ev de huzur bulabileceğim tarzda bir ev. kapısında kilit yok, bir sürü eski kitaplar, yağmur yağınca prizlerden su gelen, çeşmeyi açınca zangırdayan tesisat ve kahverengi akan su :)
hayat dışarda. medeniyetin bize sunduğu en büyük ayrıcalık olan, bizi saklarken ve korurken aynı zamanda hapseden duvarların dışında. evinizi sevmeyin. eşyalarla bağ kurmayın. küçük de olsa bişeylerin koleksiyonunu yapmayın. tyler durden in dediği gibi sahip olduğun şeyler gün gelir sana sahip olurlar. bir yere gittiğinizde 8 megapiksel kamera arkasından değil 576 mega piksellik gözünüzle bakın dünyaya. özgürlüğü iç dünyanızda, dış dünyanızda yaşamanız ve damarlarınızda hissetmeniz dileklerimle.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder